22.10.2025

İBADET HAYATIMIZDA TEMEL İLKELER

İBADET HAYATIMIZDA TEMEL İLKELER
İbadet, eşref-i mahlukat olan insanın yaratılış gayesi olup Allah’ın razı olacağı fiilî, kavli, mali, zihnî ve kalbî amellerdir. Bu gerçeği Allah Teâlâ, “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51/56.) buyurarak bize haber vermektedir. İbadetler imanı koruyan bir fanus gibidir, onu korur, besler ve kuvvetlendirir. İbadet, Allah’ı razı etmek; ubudiyet ise Allah’a kul olan insanın, Allah’tan razı olması ve O’nun takdirine tevekkül ve teslimiyet göstermesidir. İbadet bir anlamda inancın eyleme dönüşmesidir. Bütün peygamberlerin ortak çağrısı, insanların sadece Allah’a ibadet etmeleri ve yalnız O’na kul olmalarıdır. Onun için sadece Allah’a ibadet edilir: “(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” (Fatiha, 1/5.) İbadet, Allah Resulü’nün dilinde ise Allah’a bir şükür ifadesidir: “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” (Buhari, Teheccüd, 6.) İbadetler insanın ihtiyacı ve ruhun gıdasıdır. İslam ibadet dinidir ve “(Ey Muhammed!) De ki: ‘Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.’” (Furkan,25/77.) ilahi buyruğundan da anlaşılacağı üzere Allah’a kul olmak ve
O’na ibadet etmek en büyük makamdır.
İbadetlerin Allah katında makbul ve geçerli olması için veya en yüksek derecede ecir alabilmek için dikkat edilmesi gereken bir takım ilkeler vardır. Bunlar genelde ibadetler için şart ve rükün
olduğu gibi bir kısmı da kemalat için gerekli ilkelerdir.
Vakit
İbadetlerin kabulü ve geçerliliği için gereken şartlardan birisi vakittir. Allah her ibadet için belirli bir vakit tayin etmiştir ve ancak o zaman dilimi içerisinde eda edilirse ibadetler geçerli olur. Beş vakit namazın eda edileceği vakitlere ve ne şekilde eda edileceğine Kur’an-ı Kerim’in bir kısım ayetlerin-
de mücmel olarak işaret olunmuş, bu işaretler Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sözlü ve fiilî sünnetiyle açıklık kazanmıştır. Hz. Peygamber namazı bizzat kılarak ve kıldırarak nasıl kılınacağını öğrettiği gibi bunların vakitlerini de göstermiştir. İhmal neticesinde zamanında eda edilmemişse tövbe istiğfar ile birlikte kazası gerekir. Kur’an’da namazın müminler için vakitleri belirlenmiş bir fariza olduğu ifade edilmiştir: “Şüphe yok ki namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” (Nisa, 4/103.)
İslam’ın beş temel esasından farz olan oruç ibadeti için yine bir zaman bildirilmiştir ki o da ramazan ayıdır. (Bakara, 2/185.) Bu ayın tespiti ile ilgili olarak Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Hilali (Ramazan hilalini) görünce oruca başlayın ve hilali (Şevval hilalini) görünce bayram edin.” (Buhari, Savm, 5, 11.) Üzerimize farz olan oruç ibadetinin eda zamanı ramazan ayıdır ki ancak bu ay içerisinde bu ibadet makbul ve geçerli olur.Zekât mükellefi olanların da kamerî takvimi esas alarak hesap yapmaları gerekir. Zekâtın farz olması için ilgili malın üzerinden bir kamerî yılın geçmesi gerekir.

Ömürde bir defa şartlarını taşıyanlar için farz olan haccın yıl içerisinde eda edileceği belirli bir zaman tayin edilmiştir: “Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse bilsin ki hac sırasında kadına yaklaşmak, günaha sapmak ve tartışıp çekişmek yoktur. Ne hayır işleseniz Allah onu bilir. Azık edinin; kuşkusuz azığın en hayırlısı takvadır. Öyleyse bana saygı duyun, ey akıl sahipleri!” (Bakara, 2/197.) Haccın rükünlerinden olan Arafat vakfesi eğer zamanında yerine getirilmezse bir yıl bu anı beklemek gerekir. “Hac Arafat’tır.” (Tirmizi, Tefsir, 3.) buyuran Peygamberimiz vakfeyi farz olarak belirlemiştir. 

Temizlik

Rabbimizin huzuruna ibadet maksadıyla durduğumuz zaman madden ve manen temiz olmamız istenmektedir. Hadesten taharet (Maide, 5/6.) namazın şartlarındandır. Vücut, elbise veya ibadet yerinin dinen pis sayılan maddelerden temizlenmesine necasetten taharet denir ki bu da namazın şartlarındandır. Zekât konusunda temizlik ise malın helal ve meşru yollarla kazanılmış olma şartıdır.

Süreklilik

Namazın 24 saate dağıtılmasından, gün içerisinde ibadetin belirli bir saate teksif edilmemesinden daimi olarak Yaradan’la irtibat hâlinde olmamız gerektiği anlaşılmaktadır. Kulluğumuzu ömrümüzün son dönemlerine erteleme veya mübarek gün, gece, aylara tahsis etmek de doğru değildir. Bir gün Resulullah Efendimize, “Ey Allah’ın Resulü, hangi ibadet Allah katında daha sevimli ve makbuldür?” diye soruldu. O da “Az olsa bile, en devamlı olandır.” buyurdu. (Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, c.12, s. 191-192, Hadis no: 2030.) “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr, 15/99. ) ile “Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.” (Mearic, 70/23.) ayet-i kerimelerinden kullukta, ibadette asıl olanın devamlılık olduğu anlaşılmaktadır.

İçtenlik

Kulun ibadetlerde rızay-ı Bari’den başka bir beklentisi olmamalıdır. Bize lazım olan ve bizi kurtaracak olan Allah’ın rızasıdır. İhlas ve samimiyet ibadetin özüdür. “Onların ne etleri Allah’a ulaşır ne de kanları; O’na ulaşacak olan sadece sizin takvanızdır. İşte Allah onları sizin istifadenize verdi ki size doğru yolu göstermesinden ötürü O’nu tazimle anasınız. İyilik yolunu tutanları müjdele!” (Hac, 22/37.) ayeti ile “De ki: ‘Benim namazım, (her türlü) ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.’” (Enam, 6/162.) ayet-i kerimesi, bu durumu işaret etmektedir. Riya, menfaatperestlik, şöhret gibi kalbî hastalıklar şeytanın hilesinden başka bir şey değildir. Riya, menn (başa kakma) ve eziyet, amellerimizin ecrini boşa çıkarır: “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa gidermeyin. O kimsenin misali, üzerinde toprak bulunan düzgün ve yalçın bir kayadır; kayanın üzerine şiddetli bir yağmur yağmış, onu çıplak hâlde bırakmıştır. Bu gibilerin kazandıkları hiçbir şeyden istifadeleri olmaz ve Allah, inkârcı topluluğa hidayet vermez.” (Bakara, 2/264.) Müminin yaptığı ibadetlerin değeri, niyeti ile değerlendirilir. Eğer amacı dünyevi menfaat elde etmek ise o ibadetin neticesi akim kalır, sevap olarak bir şey elde edemez. İbadetleri değerli kılan niyetlerdir. Ameller samimi niyetle sahih, muteber ve makbul olur. Resulullah (s.a.s.) buyurdular ki: “Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Kim Allah ve Resulü için hicret ederse hicreti Allah ve Resulü’nedir…” (Buhari, Bed’ü’l-Vahy, 1.) Beşerî münasebetlerimizde dostluklarımız, arkadaşlıklarımız kısacası din kardeşliği ahlakı ve hukuku hep Allah rızası amacına matuf olmalıdır. İhlas, samimiyet ve hasbilik olmadan yaptığımız ibadetlerimizi ahirete taşıyamayız. İnsanlar cömert desinler, cesur, kahraman desinler, âlim desinler, çok çalışkan desinler diye dünyevi ünvanlara aldanıp gösterişe düşerse kaybederler. Çünkü bütün bunların sonunda bizi hesaba çekecek, bu amellerimizi değerlendirecek ve bize sonsuz rahmetiyle mükâfatlandıracak olan Allah Teâlâ’dır.

Denge

İbadetlerimizde ölçü Kur’an ve sünnet olmalıdır. Hiç kimse Allah Resulü’nden daha fazla takva sahibi olamaz. Hiç kimse Allah’ın ve Resulü’nün koyduğu, belirlediği sınırların ötesinde dindarlık arayışında olmamalıdır: “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık.” (Bakara, 2/143.) Sahabeden üç kişilik bir grup, kendilerine Efendimizin ibadetleri bildirilince onlar bunu azımsadılar ve “Allah’ın Resulü nerede, biz neredeyiz? Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır.” dediler. İçlerinden biri, “Ben ömrümün sonuna kadar, bütün gece uyumaksızın namaz kılacağım.” dedi. Bir diğeri, “Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim.” dedi. Üçüncü sahabi de “Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak kalacağım, asla evlenmeyeceğim.” diye söz verdi. Bir müddet sonra Peygamberimiz onların yanına geldi ve kendilerine şunları söyledi: “Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat ben bazen oruç tutuyor bazen tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren kimse benden değildir. ” (Buhari, Nikâh, 67/1.) İslam sadece ibadetlerde değil inançta, dünya ve ahiret işlerinde, harcamalarda, dostluk ve düşmanlıkta, davranış ve konuşmada, yeme, içme, giyim ve kuşamda, zamanı kullanmada hep itidali emretmiş ve ifrat ve tefritten müminleri sakındırmıştır.

Bütünlük ve öncelik

Namaz kılıp zekât vermemek veya oruç tutup namaz kılmamak gibi ibadetlerin bir kısmını yaparken diğerini ihmal etmek, İslam’ın ruhuna aykırıdır. Hepsi de Allah’ın emridir ve İslam’ın beş esası arasındadır. Ef’al-i mükellefîn olarak tasnif edilen dinî emirler kuvvet derecesine göre farz, vacip, sünnet, mendup, müstehap mübah olarak; yasaklar ise haram, tahrimen mekruh ve tenzihen mekruh olarak sıralanır. Öncelik dinin kesin bir şekilde emrettiği veya yasakladığı konulardır. Bunlar, farzlar ve haramlardır. Farzları terk ve haramları irtikâp etmek büyük günahlardandır.

Ahlakilik

İbadet ahlak bütünlüğü, ibadet hayatımızdaki diğer bir ilkedir. İbadetler insana güzel ahlak kazandırır. Güvenilir olmayan, kul hakkı nedir bilmeyen, söz ve davranışlarıyla başkalarına zarar veren, haram helal hassasiyeti olmayan bir kimse, ibadet ediyor da olsa mahşer günü iflas edecektir. Hz. Peygamber (s.a.s.) Allah’a karşı görevlerini yaptığı hâlde kul hakkı kapsamındaki günahlarla Allah’ın huzuruna gelecek olan kişiyi gerçek anlamda iflas etmiş insan olarak tanımlamış ve şöyle buyurmuştur:  “Ümmetim içinde asıl müflis, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekâtlarıyla beraber gelir. Ama dünyada iken şuna sövmüş, buna iftira atmış, ötekinin malını yemiş, berikinin kanını dökmüş, diğerini de dövmüştür. (İhlal ettiği bu hakların karşılığı olarak) Onun iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine verilir. Şayet hesabı görülmeden iyilikleri biterse onların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır.” (Müslim, Birr, 59.) Hakkıyla eda edilen ibadetler kişiye ahlaki erdem ve olgunluk kazandıracaktır. İbadetle kötü ahlak bir arada bulunmaz. Ahlaki ilkeleri ihmal ederek sadece ibadetiyle dindarlık anlayışı doğru değildir. İslam’da imanın ve ibadetin gayesi insan-ı kâmil yetiştirmektir. Merhum Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi “İyi bir insan olmadan iyi bir Müslüman olamayız.” İbadetler mümini ahlak-ı haseneye ulaştırır: “Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 29/45.)

Ayet-i kerimeden anladığımız kadarıyla gerek abdest, kıraat, rükû, secde, tadil-i erkân gibi zahirî şartlarına ve rükünlerine gerekse ihlas, huşu, takva gibi manevi şartlarına özen göstererek kılınan namaz, İslam’ın ve sağduyu sahibi erdemli toplumların edepsizlik, hayâsızlık ve kötülük sayıp reddettiği tutum ve davranışlarla uyuşmaz. Âdeta bir nasihatçi gibi namaz, kılan kişiyi bu kötü davranışlardan meneder. Ayette namazın ahlaki tesirlerine, kötülüklere karşı koruyucu özelliğine işaret edilmekte; namaz kıldıkları hâlde hak hukuk gözetmeyen, edep ve ahlak kurallarına uymayanlara da dolaylı bir uyarı yapılmaktadır. (Kur’an Yolu, c. 4, s. 273-275.)

Zekâta gelince “Onları arındırmak ve temize çıkarmak üzere mallarından sadaka al! Bir de onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah her şeyi çok iyi işitmekte ve bilmektedir.” (Tevbe, 9/103.) ayetiyle işaret edildiği gibi her şeyden önce bir ibadet olan zekâtın, birçok insani ve ahlaki hedefleri ve iktisadi gayeleri vardır. Dolayısıyla Allah’ın buyruğuna uyarak O’nun hoşnutluğunu kazanma amacıyla zekâtın yerine getirilmesi, kulun dünya ve ahiret mutluluğuna vesile olduğu gibi topluma da birçok fayda sağlar.  (Kur’an Yolu, c. 3, s. 55-57.) Oruç, nefsin tezkiyesi ve kemale ulaşmasıdır. Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur!” (Buhari, Savm, 8.); “Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, kötü konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa iki defa, ‘Ben oruçluyum.’ desin.” (Buhari, Savm, 2.)

Kur’an ve sünnete uygunluk

İbadetler tevkifidir, yani Allah ve Resulü’nün bildirdiği şekilde yapılması gerekir. Bu sebeple ibadetlerin yalnızca Allah’ın emrettiği, Resul-i Ekrem’in (s.a.s.) açıklayıp gösterdiği tarzda yapılması esastır. Kur’an’da mücmel bir ifadeyle emredilen ibadetler Hz. Peygamber tarafından ayrıntılı şekilde açıklanmış, uygulanmış ve onun öğrettiği tarzda ifa edilmiştir. Dinin ibadetlerle ilgili hükümleri taabbüdi bir nitelik taşıdığı için akıl yürütmeye ve kıyasa açık değildir. Kur’an’da emredilen ve Hz. Peygamber tarafından açıklanıp gösterilen şeklin dışındaki ibadet tarzları dinde bidat olarak nitelendirilir ve kınanır. (TDV İslam Ansiklopedisi, “İbadet”, c. 19, s. 241.) Ben bunu iyi niyetle yapıyorum, anlayışı bidati ibadete çevirmez. Allah’ın rızasını, ibadetleri O’nun emrettiği ve Resulü’nün uyguladığı şekilde kazanabiliriz. Hiç kimse Allah’ın Kur’an’da emretmediği, Resulü’nün sünnetinde olmayan bir şeyi ibadet diye ihdas edemez. Bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenlerdir.” (Müslim, Cuma, 43.); “Sonradan ihdas edilen her şey bidattir.” (İbn Mace, Mukaddime, 7.) ve “Her bidat dalâlettir.” (Ebu Davud, Sünnet, 6.) buyurmaktadır.  Allah’a giden yol Hz. Muhammed Mustafa’dan (s.a.s.) geçer, ona ittiba etmeden Allah’a ulaşamayız.

İhsan

Cibril hadisinde Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “…Allah’ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.” (Müslim, İman, 1.) buyurarak ihsanı, yapılması gereken şeyi en iyi şekilde bilme ve güzel bir şekilde yerine getirme olarak tarif etmiştir. İbadetlerimizi ve her işimizi ihsan üzere yapmalıyız. Allah Teâlâ yapmış olduğumuz ibadetlerin ecir ve sevabını boşa çıkaracak her türlü kötü söz, davranış ve itikattan bizleri muhafaza eylesin. İbadetlerimizi farzı, vacibi, sünneti, müstehabı ve adabıyla yerine getirerek en üst seviyede ecir kazanmayı nasip eylesin.

Aylık Dergi | Ekim 2025